Dr. Güldem Baykal Büyüksaraç*

 

Bu yazı ilk kez British Academy’nin internet sitesinde, 12 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanmıştır. Yazarın onayıyla Türkçe olarak paylaşıyoruz.

 ...

Kalıntıların Arasında Yaşamak Projesi (Living Amid the Ruins project) kapsamında, Türkiye’nin güney batısındaki Pisidya Kültürel Miras Rotası’nın bir parçası olan arkeolojik alanlarda yaşayan yerel topluluklarda etnografik saha çalışmaları yürütüldü. Proje Mart 2018 tarihinde tamamlandı.  

Bu blogda, Dr. Güldem Baykal Büyüksaraç, harabelerin arasında yaşamanın çarpıcı bir örneğini ortaya koyan Altınkaya'yı (eski adıyla Selge) araştırıyor. Beldenin sakinleri, neoliberal kırsal kesim politikalarının kaçınılmaz etkilerinin yanı sıra küçülen bir köyde, bir koruma bölgesinde ve bir milli parkta yaşamanın zorluklarıyla başa çıkmanın yollarını bulmuşlar.

 ...

Varlığını ancak yaptığım bir görüşme sonrası fark etmiştim. Hurda bir kırmızı kamyon. Köyün mezarlığına terk edilmiş, yaşamın kıyısında paslanmaya yüz tutmuş haliyle hiç de umut vaad etmiyordu. Onu mezarlıkta ilk gördüğümde, dedim ki, “tam da olması gereken yerde kalakalmış. Mezarlık gibi. Bir yandan herkesin, öte yandan hiç kimseye ait değil. Genç yaşında vefat etmiş ‘iyi bir adam’ın kurduğu bir köy kalkınma kooperatifinin yadigarıydı bu kamyon. Ölü doğmuş bir kooperatif.

 

Toroslarda bir orman köyü girişimi

 

70'lerin sonlarına kadar, Altınkayalılar, buğdaylarını civar köylerin değirmenlerinde öğütürmüş. Köyün ihtiyarları, buğday taşıma işini iki-üç güne mal olan meşakkatli bir yolculuk olarak hatırlıyor. Bir gün, herkesin övgüyle bahsettiği iyi adam, Oluk Mahallesi’nin imamının oğlu Aziz Rahman Sert, çıkıp geliyor. Aziz Rahman, köylüye hizmet etmek için okuduktan sonra memlekete dönmüş, hayli akıllı biri. Derdi, bu “rezilliğe” çare bulmak. Köyün en acil ihtiyacı bir değirmen motoru. İlk iş olarak, angarya usulü yapılacak değirmen için devletten kredi almak üzere köylüye ön ayak oluyor. Ama Aziz Rahman’ın asıl yapmak istediği bir kalkınma kooperatifi kurmak ve üyelerden topladığı parayla, ulaşım ve tomruk nakliyatı için bir araç satın almak. Köylüler, şimdi mezarlıkta duran ikinci el Ford kamyona bu şekilde sahip oluyorlar. Sonra da kamyona köyün içinden bir şoför tutuluyor. Şoför aynı kamyonla yıllarca Altınkaya emekçilerine çavuşluk ediyor. Çoğu kadın gündelik işçiyi ilk zamanlar pamuk tarlalarına, sonraları da Antalya çevresindeki çamaşırhanelere gruplar halinde taşıyor.

Altınkayalılar, hane emeğine dayalı basit bir iş bölümüyle kıt kanaat geçiniyorlar. Küçük tarla parselleri, düşük toprak kalitesi ve geleneksel tarım yöntemleri sebebiyle üretim oldukça sınırlı. Dolayısıyla, kooperatifin tarım dışı alanlarda faaliyet göstermesi şaşırtıcı değil. Temel işlevi taşımacılık, özellikle de tomruk nakliyatı. Ancak, sıkılaşan koruma politikaları gereğince istihsal hakkının ortadan kalkmasıyla, kooperatif bu işlevini de yitirmiş oluyor.

 

Kooperatifin akıbeti

 

Altınkaya Kooperatifi, başarısız bir kalkınma projesi. Büyük ölçüde köy halkının kooperatif yönetimi konusundaki tecrübesizliği yüzünden, uzun süre varlık gösterememiş. Eski bir üyenin, “bir kooperatifin para kazanması ve ne kadar ayakta kalacağı muhasebecisine bağlıdır” dediğini hatırlıyorum.

1980 darbesi sonrasında işbaşına gelen hükümet, Köy Kalkınma Kooperatifleri Merkez Birliği’ni (KÖY-KOOP, 1971-1984) feshediyor. Güçlü bir otonom taban hareketine dönüşmesi muhtemel görülen KÖY-KOOP’un kapatılması, Türkiye’de kooperatifçiliğin devlet eliyle ‘doğru yola girene’ dek rafa kaldırıldığı anlamına geliyor. Bu arada, Altınkaya kooperatifi dahil, birçok kırsal girişim çoktan dağılıyor.

Altınkaya'daki eski mezarlık. Fotoğraf: Işılay Gürsu

 

Paslı kamyon enkazı, unutulmaya yüz tutmuş bir kooperatifin hatırası ve Altınkaya’nın neoliberalizm öncesi ekonomik geçmişinden bir kalıntı olarak karşımızda duruyor. Ancak mezarlığın içerisinden bakıldığında, kamyonun varlığı ve konumuna dair başka -daha incelikli- anlamlar çıkarmak da mümkün. Burası, modern-modern öncesi, canlı-cansız gibi karşıtlıklara meydan okuyan bir mekân. Altınkaya halkı, yaşadıkları medeniyeti, uzak bir çağın kırıntılarını yerel kültürel dağarcığa ustalıkla katarak, şekillendirmenin yollarını bulmuşlar. Kadim eserlere yeni yaşamlar biçerken, bir bakıma, onları kendi miraslarına dönüştürmüşler. Bir Helenistik veya Roma tapınağı kalıntısı bazen bir mezarlıkta bazen de bir evin duvarında yerini almış.

 

Altınkaya için bir gelecek

 

Tüm bu nesneler arasında ayakta duran kamyon hurdasını, eski kuşakların yoksulluk ve coğrafi tecrit koşullarıyla mücadelelerini hatırlatan ‘anıtsal’ bir peyzajın içinde hayal ediyorum. Kim bilir belki de bu kamyon, uzakta bir hurdalıktansa köyün orta yerinde, kutsal bir mekânda, arz-ı endam ederken, güvenceli yaşam için şehre göç etmeyi düşünen gençlere Altınkaya’da hayatta kalmanın mümkün olduğunu, hatta kooperatifçilik ve kolektivizmin bir alternatif olarak düşünülebileceğini, telkin etmeye çalışıyordur. 

Aslında, köyde gözlemlediğim geçim yöntemleri bunun yersiz bir kanı olmadığına işaret eder nitelikte. Altınkaya’ya her gittiğimde, köyde günlük hayatın kendine özgü bir ritmi ve tınısı olduğunu hissediyorum. Kadını erkeğiyle herkes sürekli bir işle meşgul: ekip-biçme, hasat, küçük-baş hayvancılık, arıcılık, kaşık oymacılığı, şifa bitkisi toplama-satma, rafting turizmi, yürüyüş turu rehberliği vb. Bu tür faaliyetlerle, Altınkayalılar, ekonomik güvencesizlik ve günlük yaşamı sınırlayan koruma politikalarına rağmen, köyde kalabilmek için ellerinden geleni yapıyorlar.  

“Kalıntıların Arasında Yaşamak” projesine katkı sunmaya başladığımdan beri, Altınkaya ve antik Pisidia bölgesindeki diğer yerleşimler için yeni geçim kaynakları öngörmeye çalışıyorum. Köylülerle çiftçi kooperatifleri, el sanatları kolektifleri, topluluk-tabanlı turizm ve benzeri konularda fikir alışverişinde bulunuyoruz. Ancak aynı zamanda, yörenin yakın tarihinde karşımıza çıkan –ve çoğu kez yarım kalmış– yerel ve kamusal kalkınma projelerinden de öğrenecek çok şey olduğu aşikâr. Belki de, ömrü vefa etmemiş bir kooperatiften yadigâr hurda bir kamyon bize herhangi bir başarı öyküsünden daha çok şey anlatıyordur.

 

*Dr. Güldem Baykal Büyüksaraç, British Academy Global Challenges Research Fund desteğinde Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü tarafından yürütülen Living Amid the Ruins: Archaeological Sites as Hubs of Sustainable Development for Local Communities in Southwest Turkey projesi kapsamında çalıştı.

Proje, Birleşmiş Milletler'in 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi'ni ele almayı ve UK's Aid Strategy'yi (Birleşik Krallık Destek Stratejisi) geliştirmeyi hedefleyen, politika odaklı araştırmalarının desteklenmesini sağlayan, British Academy'nin Sustainable Development Programme'ın (Sürdürülebilir Kalkınma Programı) bir parçasıdır. Program şu ana kadar sürdürülebilir yönetişim, sürdürülebilir büyüme ve sürdürülebilir insan gelişimi ile ilgili soruları araştıran 16 İngiliz araştırma ekibine fon sağlamıştır.

Kapak fotoğrafı: Koray Kalay ve Ekin Kazan