Arkeolojik alanları tehdit eden definecilik merakına dünyanın hemen her yerinde rastlanır ve bazen bu meraka bölgesel efsaneler ve kaynağı belirsiz inançlar da eşlik eder. Kaçak kazılar ve arkeolojik alanların yağmalanmasıyla başlayan süreç, uluslararası boyutlara ulaşmış arkeolojik eser piyasasında, tarihi bağlamından koparılan eserlerin alıcılara yüksek fiyatlara satılmasıyla son buluyor.
Ören yerlerine zarar veren bu merak, Türkiye’de hala yaygın; definecilik mitlerine gömü haritaları, sihirler, işaretler ve defineleri koruyan efsunlar ya da cinler gibi hikayeler eşlik ediyor. Bu bilgilerin paylaşıldığı internet sitelerinde ya da televizyon programlarındaysa boy boy metal dedektörü reklamları yer alıyor.
Dünyanın uzak bir köşesinden bir gelenek ise, defineciliğin inanç ve efsanelerle örülü dünyasını anlamak için iyi bir örnek.
Peru’nun kuzey sahillerinde, Paskalya Haftası bütün Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi aile buluşmaları, törenler ve ziyafetler eşliğinde kutlanıyor. Ancak Paskalya zamanı, bu bölgede eski mezar soygunları ve tarihi eser kaçakçılığının da büyük bir artış göstermesiyle dikkat çekiyor. Popüler ören yerlerinin % 90’dan fazlasının yağmalandığı Peru’da, inançlar ve kaçak kazılar arasındaki ilişkinin kökenlerini anlamak aydınlatıcı olabilir.
Glasgow Üniversitesi’nde Eski Eser Kaçakçılığı ve Sanat Suçları alanında ders veren arkeolog Donna Yates, kişisel web adresinde Peru’daki eski mezar soygunlarının Paskalya Haftası’yla nasıl bağlantılı olduğunu ayrıntılarıyla anlatıyor.
Kelime dağarcığına giriş: Huaquero
Peru’da ören yerlerini, satmak üzere eser bulmak için kazan kişilere yerel dilde ‘huaquero’ deniyor. Kelime, kutsal yer anlamına gelen ‘huaca’ ifadesinden türetilmiş, bu da arkeolojik yerlere ve eserlere kutsal bir anlam verildiğini göstermesi açısından dikkat çekici.
Ancak kaçak kazıların geldiği boyut, bu kutsallık vurgusunun arkeolojik eserleri koruma gibi bir bilince ulaşmadığını da gösteriyor. Öyle ki Peru’nun kuzey kıyı şeridinde yaygın olan bir efsane nedeniyle kaçak kazılar ve eski eser soygunlarında, özellikle Paskalya Haftası’nda muazzam bir artış yaşanıyor.
Neden Paskalya?
Yates’in anlatımına göre, ülkenin kuzeyinde yapılan araştırmaların hepsi, Paskalya Haftası’nda artan eski eser yağması ve mezar soygunlarının temelinde dini inanç ve efsanelerin yattığını gösteriyor. Örneğin yerel halkın inandığı efsanelerden biri, Paskalya’da toprak altındaki eserlerin kazılıp bulunmak için yüzeye doğru yaklaşmasıyla ilgili.
Araştırmalardan çıkan bir diğer sonuç ise, Paskalya’nın Hıristiyanlık dinindeki anlamına işaret ediyor. Bilindiği üzere, Katolik Hıristiyanlar Paskalya’da İsa’nın çarmıha gerildikten sonra yeniden dirilişini kutlarlar. İsa’nın çarmıha gerildiği gün olan cuma günü ise kaçak kazıcılar için çok önemli bir gün, çünkü inanışlarına göre, ‘Tanrı öldü ve artık onları izleyemez.’
Bazı çalışmalara göre ise kazılar aynı hafta içinde perşembe günü artış gösteriyor. Perşembe günü, İsa’nın çarmıha gerilmeden önce son akşam yemeğini yediği gün olarak biliniyor. Yerel halk, arkeolojik alanların üzerindeki ‘kötü büyü’ ya da ‘lanet’lerin perşembe günü kalktığına inanıyor, böylece bu gün yapılacak kazılar ‘risksiz’ hale geliyor. Eserlerin Hıristiyan olmayan eski medeniyetlerden kalmasından dolayı Paskalya Haftası’nda Hıristiyanlarca daha kolay bulunabildiği de yine bölgedeki efsanelerden biri.
Yates’e konuşan arkeolog Walter Alva, Paskalya’daki yağmanın Güney Amerika’ya ulaşan İspanyol fetihçilerden kalma bir gelenek olduğunu belirtiyor. Kıtaya Hıristiyanlığı getiren İspanyol kolonileri, eser yağmalamaları sırasında bu inanışları da beraberinde getirmiş olabilir.
Ancak Yates’in bu konuda daha basit bir yorumu var: Belki de mezar soygunları ve kaçak kazıların Paskalya’da artmasının sebebi, tatil haftasında köylerine dönen halkın bu tarz bir ‘etkinlik’ için zaman bulmasıdır.
Kaçak kazılar nasıl durdurulabilir?
Kaçak kazıların Paskalya Haftası’nda yoğunlaşması Peru’da yetkilileri halkı konuyla ilgili bilinçlendirmeye itti. Tüm gazetelerde kaçak kazılara karşı cezai hükümler olduğuna ilişkin bilgilendirmeler yapılırken, Paskalya Haftası’nda müze girişleri ücretsiz yapıldı, böylece halkın geçmişle doğru bir bağlantı kurabilmesi amaçlandı. Bunun yanı sıra arkeolojik alanlarda da olası yağmalara karşı yerel polisle işbirliği içinde koruma komiteleri kuruldu. Bu komiteler arkeologlar, müze çalışanları, yerel sakinler ve hatta gönüllü sivillerin katılımıyla oluşturuldu.
Görünen o ki Peru’daki çalışmalar bir ölçüde kaçak kazılarla mücadelede işe yarıyor. Arkeologlar ve gönüllüler, 2015’deki Paskalya Haftası’nda Lambayeque’deki yaklaşık 500 arkeolojik alanda gözetmenlik yaptı. Bir sonraki yılda ise, yağmaya karşı tehlikede olan 50 hassas bölge tespit edildi ve bu yerler polis, gönüllüler ve müze çalışanlarınca oluşturulan ekiplerce korundu. Yine de yağmaya karşı mücadelede yol alınmasına rağmen Zaña arkeolojik kenti de dahil birkaç alanda kazıların önüne geçilemedi.
Peru’da efsane ve mitlerle örülü yağma kültürünü değiştirmek uzun yıllar sürdürülecek bilinçlendirme ve farkındalık artırma çalışmalarından ve bu mücadelenin yetkililer, kültürel miras uzmanları ve halkın ortak çabasıyla yapılmasından geçiyor. Bu yol haritası belki de tüm ülkeler için geçerli.
Peki, her ne kadar dinle ve yerel inançlarla iç içe olsa da yağmanın, Peru’nun kuzeyine özgü bir kültürel gelenek ve hatta somut olmayan kültürel miras örneği olduğundan bahsedilebilir mi? Donna Yates bu soruyu cevaplamanın zorluğuna değinse de şu hatırlatmada bulunuyor: Peru’nun diğer kesimlerinde de ‘huaquero’ yani arkeolojik alanları kazan kişilerle ilgili efsaneler biliniyor. ‘Huaquero’ya Peru’nun ulusal dansı Marinera Norteña’nın yapıldığı şarkılarda bile rastlanabiliyor ama yağmanın yaygın olduğu yerler dışında kimse bu şarkılardan hareketle kaçak kazılara yönelmiyor. Belki sorunun cevabı bu örneğin içinde gizlidir.
Kapak fotoğrafı: Getty iStock. (İnkaların görkemli kenti Machu Picchu)