‘İnsanlığa başka bir gözle bakın’: Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başkenti Abu Dabi’de açılan Louvre Abu Dabi Müzesi, kendi anlayışını böyle özetliyor. ‘İlk çağlardan günümüze kadar’ insanlığın gelişimine bölge ya da medeniyet farkı gözetmeksizin kronolojik olarak bakmak, farklı her kültürün bu gelişime sunduğu katkıyı göstermek; müzenin temel prensibi olarak tanıtılıyor. 

 

Sınırsız bir bütçe, geniş bir koleksiyon

 

Fransa’yla 2007 yılında yapılan protokol ve 10 yıllık inşaat ve hazırlık süreci sonrasında Louvre Abu Dabi, 2017’nin Kasım ayında ziyaretçilerini kabul etmeye başladı. BAE, Louvre Müzesi’nin isim hakları ve 30 yıllık ortaklık için 1.1 milyar dolarlık bir anlaşmaya imza attı. Bu müze serüveninde, 600’den fazla eser içeren koleksiyon için 3 milyar dolardan fazla para harcandı. Abu Dabi’deki ‘Saadet Adası’nda bulunan görkemli müze binası, açılışından kısa süre sonra koleksiyonundaki eserlerin nasıl elde edildiğiyle gündeme geldi. İddialar, Irak’ta ABD işgali esnasında başta Bağdat Müzesi’nden yağmalanan ve hâlâ bulunamayan eserlerin de müzede sergileniyor olabileceği yönündeydi. 

Küratör Jean-Luc Martinez’in belirttiğine göre Louvre Abu Dabi, Fransa’daki müzelerden geçici kiralanan 300’e yakın eser ile birlikte, toplam 600’den fazla eser barındırıyor. Bu eserler, Mezopotamya’dan Çin’e, antik dönem eserlerinden çağdaş sanat örneklerine geniş bir yelpazede oluşturulmuş bir koleksiyonun parçası. Abu Dabi’yi global sanat ‘pazarı’nın en agresif alıcılarından biri haline getiren süreçte, müze temsilcilerine bu koleksiyonu oluşturmalarında geniş bir bütçe imkanı sağlandı. İşte bu durum, bölge arkeolojisini bilen kişilerin Louvre Abu Dabi’deki Irak kökenli eserlerin nasıl temin edildiğini başta sosyal medyada olmak üzere sorgulamasına yol açtı. Louvre Abu Dabi,  inşaatı esnasında, göçmen işçilerin zor koşullar altında çalıştırıldığı; Mısır, Suriye ve Irak'tan çalıntı eserlerin sergilendiği gibi ağır iddialarla da gündeme geldi. Mısır, ilerleyen günlerde, sosyal medyada dile getirilen, çalıntı eserlerinin sergilendiğine dair iddiaları yalanlayarak, müzenin Mısır koleksiyonun zaten Paris'teki Louvre Müzesi'nden olduğunu açıklamak zorunda kaldı

 

Irak iddiaları araştıracak

 

Irak hükümeti, müzenin açılışının üzerinden çok zaman geçmeden bu iddiaları araştırmak üzere bir komisyon kurulacağını duyurdu. Arap basınında yer alan haberlere göre, komisyon, Irak kökenli eserlerin müze koleksiyonuna nasıl dahil edildiğini ve daha da önemlisi BAE’ye nasıl ulaştığını araştıracak. Irak hükümetinden bir başka yetkili ise eserlerin yağmalanmış eserler olup olmadığından Bağdat yönetiminin şu an için emin olmadığını söyledi. Görünen o ki, bu iddiaların kanıtlanması için daha uzun süre gerekebilir ve şimdilik kesin bir şey söylemek imkânsız.

Ancak bu tek örneğin bile kültürel mirasın korunmasında uluslararası ortak çabaların ve iş birliğinin önemini gösterdiği ortada.

Irak’ta son 20 yılda yaşanan insani trajedilerin yanında, Bağdat Müzesi’nin yağmalanması da yakın dönemde dünya kültür mirasının aldığı en şiddetli darbelerden biriydi. Zamanında tedbir alınmamasıyla 15 bin eser yağmalandı. Öyle ki, bazı eserlerin kimi alıcılar tarafından sipariş edildiği ve bilinçli olarak aranarak müzeden çıkarıldığı düşünüldü. Eserlerin iade edilmesi için dönemin Irak hükümetinin ve uluslararası örgütlerin çabaları bir noktaya kadar amacına ulaştı ancak hâlâ binlerce eserin yeri bilinmiyor. Özellikle 5000 parçalık silindir mühür koleksiyonunundan onca yıldır hiçbir haber yok.  

 

İddiaların arka planı ne?

 

Bölgedeki çatışma ortamı şimdi çok daha geniş bir alanda Mezopotamya medeniyetlerinin mirasını tehdit ediyor. Irak ve Suriye’de yağmalanan antik kentlerden, müzelerden kaçırılan eserlerin uluslararası kaçakçılık ağında geniş bir coğrafyada yer değiştirdiğine kadar çoğu olay artık bilinen bir gerçek. Radikal örgütlere ciddi bir finansman sağlayan arkeolojik eser pazarının global müşterileri arasında petrol zengini Körfez ülkelerinin de olduğu uluslararası basında pek çok kez gündeme geldi. İşte tüm bu iddialar da Louvre Abu Dabi’yi zan altında bırakan başlıca sebeplerden. Dolayısıyla akıllara şu soru takılıyor: Böyle bir koleksiyon oluşturduğu bilinen müzeye bu eserler de sunulmuş olabilir mi? 

Ancak sadece bu da değil, kültürel mirasın korunmasında uluslararası bazı ilkeler ve anlaşmalar mevcut olsa da, her ülkenin meseleye hukuki olarak farklı yaklaşması arkeolojik eser kaçakçılığını besleyen faktörlerden biri. Öyle ki, kültür varlıklarının bu pazarlarda alıcı bulmasıyla en azından çatışmalı ortamlarına göre daha iyi korunduğunu savunanlar da var. Ancak bu bakış açısıyla, bu eserlerin bulundukları coğrafyadan çıkarılarak bağlamından, hikayesinden koparıldığı; o coğrafyada yaşayan halkların geçmişle kurdukları ilişkiye ve kültürel kimliklerine zarar verildiği pek umursanmıyor.

Louvre Abu Dabi’nin bu suçlamalardan ne kadar sorumlu olduğu henüz bilinmiyor. Ancak büyük bir bütçe ve büyük bir iddiayla yola çıkan müzenin ‘görkemli’ açılışını gölgede bırakan böyle bir tartışmanın varlığı bile hayli düşündürücü.